ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE NEDEN KARŞIYIZ?

Haberi Sesli dinle
Getting your Trinity Audio player ready...

Cumhuriyet Halk Partisi Yalova Milletvekili Muharrem İnce yaptığı yazılı açılamada ana yasa değişikliğine karşı olmasının nedenlerini sıraladı.

 

Muharrem İnce yaptığı açıklamada; “AKP ve MHP ortaklığı ile halkımızın önüne getirilen Anayasa teklifi, Türkiye Cumhuriyetinin kesintilere de uğrasa demokratikleşme mücadelesini tersine çeviren, hatta içeriği ilekuruluş evresinde benimsediğimiz millet ve modern devlet olma hedefini ortadan kaldıran, kapsamlı bir rejim değişikliğidir.

 

Denilmektedir ki Türkiye Cumhuriyetinin niteliklerini belirleyen ilk üç maddeye dokunulmamıştır.

 

Doğrudur, ancak bu maddelerin altı tümüyle boşaltılmıştır.

 

Eğer bu metin, Anayasa niteliğini kazanır ise ilk üç maddenin değişmesini isteyenler için bu sadece bir zaman sorunu olacaktır. Çünkü mevcut anayasal düzenin öngördüğü sistem içi bütün denge mekanizmaları bu değişiklik ile ortadan kalkmaktadır.

 

Bu değişiklikle sadece adı halkı kandırmada işe yaradığı için seçilen Cumhurbaşkanı ifadesi artık bizim sistemimizde bütün yetkileri elinde bulunduran ve aynı zamanda halk tarafından seçilmiş tarihin gördüğü, kral, firavun, padişah ve sultanların ötesinde bir yönetici tipidir.

 

Bilinsin ki bu değişiklik Türkiye Cumhuriyetinin geleceği için bir beka ve milli güvenlik sorunudur.

 

Böyle bir sistemin kabul edilerek Anayasa haline gelmesi Türkiye Cumhuriyetini Anayasal devlet olmaktan çıkaracak sözde Anayasası olan ama gerçekte bir kişinin yeteneklerine, zaaflarına, birikimine, vizyonuna bağlı kaderi yaşamak zorunda kalan bir ülke haline getirecektir.

 

Türkiye Cumhuriyetini yol ayrımına sokacağından kuşku duymadığım bu Anayasa metni konusunda kendi eleştirilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Ama daha da önemlisi bu metinle ilgili olarak hepimiz, atalarımıza, hem de gelecek nesillere olan sorumluluğumuz gereği sağdan soldan duyduğumuzla, parti bağlılıklarımızla değil okuyarak anlayarak özgürce kendi düşüncemizi oluşturmak zorundayız.

 

Bu mesele bir parti meselesi, partiler arasında bir yarış, iktidar mücadelesi değildir.

 

Bu mesele, 1919 koşullarında önce Amasya Genelgesiyle, daha sonra bütün işgalcilerle karşı Erzurum’dan, Sivas’tan yükselen ve benimsenen “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” düşüncesinin, ilkesinin yok edilmesine karşı mücadele meselesidir.

 

Bizim sistemimiz bütün eksikliklerine, yanlışlarına rağmen milletin birliği ve onun bölünmezliği ilkesine dayanır.

 

Her renkten, düşünceden, görüşten, inançtan yurttaşlık bağıyla Türk Milletini oluşturan 78 milyon kendisini Türkiye Büyük Millet Meclisine seçeceği temsilcileri aracılığıyla yönetir. Temsilcilerini partiler aracılığıyla yâda bağımsız adaylar arasından seçer.

 

Demokrasinin gereği yönetme hakkına sahip olan çoğunluk, herkesin temsilcisinin bulunduğu TBMM içinden çıkar ve ona karşı sorumlu olur.

 

Bu Anayasa değişikliğiyle meşruiyetini milletin birliği ve bölünmezliği ilkesinden alan bu sistem terk edilmektedir.

 

Millete ait olan, asla başkasına devredilemez olan yetkiler %50+1 oy alan bir kişiye bırakılmakta, böylece milletin iradesi %100’ün yani 78 milyon iradesi değil de geçerli oy kullanan seçmenin yarıdan bir fazlası iradesi haline getirilmektedir.

 

Bu Türk milletini bölmektir.

 

Bu Türk Milletinin kendi içindeki farklılıkları, çeşitlilik içinde birlik fikrinden uzaklaştırmaktır.

 

Bu anayasa değişikliği bu haliyle Türkiye Cumhuriyetine tuzaktır.

 

Yıllardır içeriden, dışarıdan Türkiye Cumhuriyetine yeni misyonlar biçmeye çalışanlar, coğrafyasındaki ülkelere ameliyatlarda bulunanlar için bu Anayasa değişikliği arayıp da bulamayacakları fırsatları sunmaktadır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti bir kurumlar, kurallar devleti olmak yerine bir kişinin iradesinde kendisini ifade eden tıpkı Saddam, Kaddafi tarzı her söylediği kanun olan seçilmişlerle yönetilen bir ülke olacaktır. Unutulmasın Saddam’ın, Mübarek’in de partileri vardı. Bu ülkelerde de seçimler yapılmaktaydı. Böyle bir anayasanın öngördüğü yönetim anlayışında gelecekte seçimler, Saddam’ın seçimlerinden farklı olmayacaktır.

 

Her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olduğu bir dönemde bu değişiklik, toplumsal kutuplaşmaları kalıcı hale getirecektir. Çünkü bu anayasa değişikliği iktidar ve muhalefet ilişkisini tümüyle ortadan kaldırmaktadır. Yeni sistemde sadece iktidar bulunmaktadır ve o da sadece bir kişi de temsil edilmektedir.

 

Anayasa değişiklik teklifi toplam 18 madde olmasına karşın Anayasanın 53 maddesinde değişiklik öngörmektedir.

 

Ayrıca Anayasa haline gelmesi halinde toplumsal yaşamımızı özellikle idari yapılanma anlamında etkileyecek çok sayıda yasal değişiklikleri de beraberinden getirecektir.

 

O nedenle halkımızın bu değişiklikler karşısında aklını, bilgisini, vicdanını, ülkesine ve milletine olan sevgisini esas almalıdır.

 

Söz konusu olan ne bir seçimdir, ne de partiler arası bir iktidar mücadelesidir.

 

Gelecekte bunlar bana anlatılmamıştı, kandırılmıştım, hatalıyım deme lüksümüzün bulunmadığı bir gerçekle, sorumlulukla karşı karşıyayız.

 

Buraya kadar genel bir çerçevesini çizdiğim anayasa değişikliğiyle ilgili eleştirilerimi üç temel noktada sıralamak istiyorum.

 

  1. BU DEĞİŞİKLİĞİN YAPILMASININ TEMEL GEREKÇESİ NEDİR?

 

Böyle bir sistem değişikliğinin nasıl bir ihtiyaçtan doğduğunun ortaya konulması gerekir. Bu teklifin meclise getirilmesi sürecinde değişikliğin mimarlarından biri olan Devlet Bahçeli’nin “fiili durumu ortadan kaldırmak” ifadesi, bu değişikliğin hangi ihtiyaçtan doğduğunu en açık haliyle ortaya koymaktadır.

 

Türkiye Cumhuriyetinin geleceğini tehlikeye sokan böyle bir değişikliğin gerekçesi seçilirken uymaya yeminle söz verdiği anayasaya uymayan, devletin başı sıfatıyla tarafsız, partisiyle bağını koparmış olması gereken Cumhurbaşkanının, tarafsız kalmak yerine Anayasanın kendisine vermediği yetkilerle hareket etmesi, tarafsız kalmak yerine parti sözcü gibi davranması, sorumluluğu Başbakanda olan yetkileri kullanmasından kaynaklı olarak ortaya çıkmıştır.

 

Kendisini bağlayan Anayasa ve yasalara uymayan kişiye onun istediği, onun uygun bulduğu bir Anayasa yapmak tek başına hepimizin ve gelecek kuşakların utanç duyacağı bir girişimdir.

 

Bugün görevimiz bizlerin utanç duyduğu gelecek nesillerin de duyacağı bu girişimi önlemektir.

 

Bu anayasa değişikliği için “fiili durum” dışında üretilen parlamenter sistemin işlemediği, çift başlılık olduğu, var olan sistemin koalisyonlara imkân verdiği gerekçeleri sadece bu işin pazarlanması için uydurulmuş gerekçelerdir. Kendilerini akılla, muhataplarını akılsız yerine koyan gerekçelerdir.

 

Parlamenter sistem işlemiyorsa buyursun söylesinler neresi işlemiyormuş?

 

Kendileri parlamenter sistemin kurallarını işletmiyorlarsa elbette o sistem işlemez.

 

Cumhurbaşkanı iktidar partisinin kurucusu, TBMM Başkanı, Başbakan ve bakanlar aynı partiden iken sistemde çift başlılık şikâyetinin tercümesi, acizliktir.

 

Sistemin TBMM içinde koalisyonlara izin vermesi şikâyet edilecek bir durum değil, tersine demokrasinin olmaz ise olmaz olan çeşitlilik içinde birliğin oluşması için gerekli uzlaşma kültürünün gereğidir. TBMM içinde koalisyonlar halkın, kamuoyunun önünde onun denetimine tabi, birlik için benimsenen ilkelerin herkese açıklandığışeffaf birlikteliklerdir.

 

Oysa bu değişikliğin ön gördüğü yapıda %50+1’i sağlamak için Cumhurbaşkanı adaylarının kimlerle nasıl, ne karşılığında koalisyonlar kurduğunu ancak yaşayarak öğrenebileceğiz. Tıpkı bedeli çok ağır olan iktidar partisi AKP’nin FETÖ ile, Açılım sürecinde PKK ile kurduğu koalisyonlar gibi.

 

TBMM’yi bu gerekçelerle etkisizleştirmek, Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük sorunlar ve tehlikeler karşısındaki ulusal refleksini yıkmak olacaktır.

 

Bu haliyle bu değişiklik bu ülkenin temel sorunlarına ulusça müdahale etme imkânını kaybetmesi anlamına gelmektedir. Çünkü sorunlarımızın çözüm yeri milletin bütünün temsilcilerinin bulunduğu TBMM değil, bir kişinin belirleyici olduğu Saray olacaktır.

 

Önce fiili durum yaratıp sonra bu duruma uygun Anayasa değişikliği yapmak, bu değişikliğin yaşadığımız toplumsal, ekonomik, siyasal sorunlarla bir ilgisi olmadığının açık kanıtıdır. O nedenle bu değişikliği savunanların hiç biri şunu söyleyememektedir:

 

“Bu değişiklik kabul edilirse ekonomik kriz çözülür, terör biter, Türkiye üzerindeki kuşatılmışlık aşılır, toplumsal yaşamın parçalanmışlığı, kutuplaşma giderilir, eğitimde geleceğe umutla bakabiliriz”

 

  1. BU DEĞİŞİKLİK NASIL HAZIRLANDI? TBMM’DEN NASIL GEÇİRİLDİ?

 

Anayasanın değiştirileceği konusunda bizi bağlayan birinci nokta Anayasamızın 175. Maddesinin hükümleridir. Bu hükümlere göre anayasa değişikliklerinin şu üç kuralı taşıması gerekmektedir:

 

–Milletvekili iradesi ürünü olması,

–Toplumsal uzlaşmayla oluşturulması,

–Milletvekillerinin özgür iradelerini kullanabilmeleri için Meclis Genel Kurulu’nda gizli oylama yapılması, gerekmektedir.

 

İkinci nokta ise Türkiye Avrupa Konseyi’nin üyesi olması sıfatıyla bu organın danışma organı olan Venedik Komisyonunun bu konuda belirlediği ilkelerdir. Venedik komisyonu da anayasa değişikliklerinin şu ilkelere uygun yapılmasını istemektedir:

 

-Kapalı kapılar ardında hazırlanmamalı, olabildiğince şeffaf ve açık olunmalı,

-Ucu açık bir süreçte kamuoyu önünde tartışılmalı,

-Kamuoyunu bilinçlendirecek özgür bir medya bulunmalı,

-Tüm demokratik kitle örgütleri, ilgili ve bilgililer tartışma sürecine dâhil edilmelidir.

 

Önümüze çıkarılan ve Anayasa olarak kabul etmemiz istenen metin ne anayasanın 174. Maddesinin hükümlerine ne de Venedik Komisyonunun ilkelerine göre hazırlanmıştır. Kapalı kapılar ardında hazırlanmış, iktidar partisi milletvekilleri tarafından daha önceden alınmış imzalar üzerinden TBMM’ye sunulmuş, TBMM’nin komisyon aşamasında toplumun farklı kesimlerinin katkı sağlaması yoluna gidilmemiştir.

 

Bütün bunlardan daha da önemli olan bu değişikliğin Türkiye’nin Olağan Üstü Hal Hukuku ile yönetildiği bir dönemde gerçekleştiriliyor olmasıdır. Tek başına bu gerekçe, bu değişikliğin bir toplumsal sözleşme olamayacağını göstermek için yeter de artar.

 

  1. DEĞİŞİKLİK NELER İÇERİYOR?

 

Demokratik toplum, çoğunluğun olaylar karşısında değişebildiği toplumdur. Demokratik toplumda yönetme yetkisini paylaşma anlamında mutlak çoğunluk yâda azınlık olmaz. Kendilerine her daim çoğunluk statüsü, rolü verenler kendilerini bütünün içinde, bütünün parçası olarak göremezler. Bu düşüncede olan iktidar toplumu, yan yana ama kesişme kümesi olmayan bir düzlem üzerindeki kümeler olarak görmektedir. Onlara göre büyük küme her şeydir.

 

Oysa Demokrasi sınırlar rejimidir. Anayasalarda o sınırları belirleyen, keyfiliklerin önünü kapatan yurttaşlar arasındaki temel sözleşmedir. İktidarın keyfi uygulamalarının önlenmesi ve sınırlı hükümetin gerçekleştirilmesi çağımızın demokrasilerinin en önemli özelliğidir.

 

Bu değişiklik esas olarak yürütme erkini sistem içinde seçim kazanmak koşuluyla her şey haline getiren bir sistem öngörmektedir. Yürütme erki için sınırları kaldırmaktadır.

 

Kısaca şu değişiklikleri içermektedir.

 

  • Cumhurbaşkanı Kamu Tüzel Kişilikleri Kurabilecek, bürokrasiyi tek başına belirleyecek.
  • Yürütme gücünün tek sahibi Cumhurbaşkanı oluyor.
  • TBMM’nin çıkardığı yasaları onaylama, geri gönderme yetkisine sahip olmaya devam ediyor. Ayrıca 15 günlük bekleme süresi de kaldırılmış bulunuyor.
  • Yardımcılarını, Bakanları kendisi atıyor. Bunların seçilmiş kişiler olması gerekmiyor. Ancak, görevleriyle ilgili olmayan suçlarda milletvekillerine tanınan yasama dokunulmazlığından yaralanabiliyor. Görevleriyle ilgili suçlarda da mevcut Anayasadaki gibi yüce divan aracılığıyla yargılanabiliyor.
  • Kendisine seçilmemiş olan yardımcısı vekâlet edebiliyor. Yardımcıaynı yetkileri kullanabiliyor.
  • Cumhurbaşkanı tarafsızlık yemini etmesine karşın partisinin üyesi ve genel başkanı olabiliyor.
  • Parti başkanı sıfatı olması nedeniyle partisinin Meclis Grubunu yani milletvekillerini kendisi belirliyor.
  • Cumhurbaşkanı yürütmeyle ilgili kararname yayınlayabiliyor. Yönetmelikleri yürürlüğe koyabiliyor..
  • Kararnameleriyle ilgili o konuyla ilgili kanun bulunmaması şartı TBMM’de mevcut yasaları yürürlükten kaldıran kanunlar yoluyla bu kararnameler kanun niteliğinde olacaktır.
  • Bu kararnamelerle ilgili yasal denetim yolları sınırlandırılmıştır.
  • Meclisi istediği zaman fesh edebilecektir. %50+1 seçilen %100 temsil edildiği kurumun görev süresini belirleme hakkına sahip olmaktadır.
  • Milletin vergilerini nasıl harcanacağını belirleyen ve denetleyen TBMM’nin Bütçe yapma yetkisi bir kişiye veriliyor. Meclis bu bütçeyi kabul etmez ise kendisi rakamları güncelleyerek eski bütçeyi uygulamaya koymaktadır.
  • TBMM’nin hükümet üyeleri üzerindeki denetimi bilgi edinme yoluna başvurmaktan ibaret oluyor.
  • Bakanların Soruşturulması ve Cumhurbaşkanının görev suçuyla ilgili olarak yüce divana sevki fiilen işlemeyecek biçimde tasarlanmıştır.
  • HSYK üyelerini Cumhurbaşkanı sıfatıyla atayabiliyor. Ayrıca yine kendisinin atadığı Bakanı ve onun müsteşarı bu kurulun doğal üyesi sayılıyor.
  • Anayasa Mahkemesinin üyelerini Cumhurbaşkanı ve mecliste çoğunluğu bulunan partinin genel başkanı sıfatıyla olarak tek başına belirleyebiliyor.
  • Ayrıca Genel Kurmay Başkanını, Devlet Denetleme Kurulu üyelerini, YÖK üyelerini, Rektörleri, Büyükelçileri kısacası bütün bürokratları tek başına atayabilecek.
  • Uluslararası anlaşmaları müzakere edebilecek, onaylayabilecek ve yürürlüğe koyabilecek.
  • Milli Güvenlik politikalarını da tek başına belirleyebilecek. TSK’yı istediği gibi biçimlendirme yetkisine sahip olmakta.
  • TBMM’ye ait olan ve ancak savaş halinde Cumhurbaşkanına devredilen başkomutanlık yetkisi içeriği bakımından sembolik olmaktan çıkarılarak, Cumhurbaşkanına geçmekte.
  • Vergi koyma, vergi muafiyeti sağlama yetkisine sahip olmakta.
  • İki dönem değil üç dönem seçilme hakkına sahiptir.
  • Yürütme milli iradenin %100’ünü temsil eden TBMM’ye karşı sorumlu olmaktan çıkarılıyor.
  • Cumhurbaşkanı ve Milletvekilleri seçimlerinin aynı gün yapılması nedeniyle Cumhurbaşkanı ve TBMM arasında bir denge kurma imkânı kaldırılmış oluyor.

 

Kısacası bu yetkilerle Cumhurbaşkanı, yasamayı, yargıyı kontrol altına almakta, devleti ve onun uluslar arası ilişkilerini düzenleyebilmektedir. Kamu düzenini sağlamadan, milli güvenliğe, eğitime kadar her alanı düzenlemede sınırsız yetkilere sahip. Buna karşılık kendisinin uygulamaları için kontrol altında bir yargı ve yasama ile sınırlandırılmış yetkilerle bir denetim öngörülmektedir.

 

Devletin başı sıfatına sahip olduğu için aynı zamanda kendisine karşı muhalefet etmek mümkün olmayacak. Bu durum yasal muhalefeti ortadan kaldırdığı için toplumda muhalefet yollarının radikalleşmesine yol açacak sonuçlar doğuracaktır.

 

Muhalefetsiz bir sistem kendi meşruiyetini sürekli tartıştıran ve kaybeden bir sistem olacaktır.

 

Bütün bunları dikkate alarak bu projeyi hep birlikte yok etmeliyiz.” dedi.

 

 

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.